Blog

  • Home
  • Makaleler
431540470_122113224458244914_891

Tarih boyunca birçok devrim özgürlük ve eşitlik arayışıyla başlamıştır. Ancak her devrimin gerçekten özgürlük getirdiğini söylemek zor. Çünkü bu devrimlerin arkasında kimlerin olduğu sorusu, olaylara farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Devrimler, özgürlüğün önünü açar gibi görünse de çoğu zaman ekonomik güçlerin etkisiyle şekillenir. Para, devrimin kontrolünü ele geçirdiğinde, bu süreç halkı özgürleştirmekten ziyade yeni bir tahakküm biçimi yaratır. Gerçek özgürlük, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal bağımsızlığı da gerektirir. Ancak paranın kuklası olan devrimler, bu bağımsızlığı sağlayamaz ve özgürlüğün önünde bir engel oluşturur.

Geçmişe baktığımızda, devrimlerin çoğu ekonomik nedenlerle tetiklenmiştir. Fransız Devrimi, eşitsizlik ve ekonomik zorlukların halkı isyana sürüklediği bir örnektir. Ancak sonuçlarına baktığımızda, bu devrim de ekonomik gücü elinde tutanların lehine sonuçlanmıştır. Sanayi Devrimi ise başka bir açıdan değerlendirilebilir. Toplumun büyük kesimleri için bu süreç, özgürlüğün ötesinde, yeni bir ekonomik boyunduruk anlamına gelmiştir. Bu örnekler, devrimlerin yalnızca siyasi değil, ekonomik güçlerle de şekillendiğini ve aslında paranın kontrolünde olduğunu gösterir. Devrimler, büyük ideallerle başlar, ancak sonuçta ekonomik güç dengesi değişmeden kalırsa, gerçek özgürlüğe ulaşmak mümkün olmaz.

Özgürlüğü sadece siyasi bağımsızlık olarak görmek büyük bir yanılgıdır. Gerçek özgürlük, bireyin ekonomik olarak bağımsız olduğu, sosyal adaletin sağlandığı bir sistemde mümkündür. Para ve ekonomik güç, bireylerin ve toplumların özgürlüklerini sınırlayan en büyük engellerden biridir. Özgürlük mücadelesi veren pek çok hareket, ekonomik bağımsızlıktan yoksun kaldığı sürece, gerçek anlamda bir özgürlük sağlayamaz. Bu durum, tarih boyunca farklı şekillerde kendini göstermiştir. Paranın kontrol ettiği bir dünyada, özgürlüğün sadece bir yanılsama olduğunu anlamak önemlidir.

Kapitalist sistemin günümüzde devrimci hareketler üzerindeki etkisi büyüktür. Medya, finansal kurumlar ve uluslararası güçler, devrimlerin nasıl algılandığını ve yönlendirildiğini belirler. Para, devrimci fikirlerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlar; ancak bu aynı zamanda bu fikirlerin kontrol altına alınmasını da mümkün kılar. Kapitalist düzenin içinde, özgürlük, bir ürün gibi sunulur. Tüketim kültürü, bireylere özgür oldukları hissini verirken, onları ekonomik sisteme daha fazla bağımlı hale getirir. Gerçek anlamda özgürlük, paranın kontrolünde bir sistemde mümkün değildir çünkü ekonomik bağımlılık, bireylerin her zaman bir şekilde boyunduruk altında kalmasına yol açar.

Tarihte, paraya dayalı olmayan devrimci hareketler, gerçek özgürlüğe ulaşma çabasının örnekleridir. Bu hareketler, toplumsal dayanışma ve kolektif işbirliği ile güçlenmiş ve ekonomik bağımlılıktan kurtulmayı hedeflemiştir. Ancak modern dünyada, paranın kontrolü dışında bir devrim fikri oldukça zor görünmektedir. Paranın etkisinden uzak bir devrim, bireylerin işbirliği ve dayanışma içinde hareket etmelerini gerektirir. Kapitalist sisteme karşı bu alternatif, toplumsal dayanışma ile gerçek özgürlüğün mümkün olabileceğini gösterir. Paranın ve sermayenin tahakkümünden kurtulan bir toplum, gerçek anlamda özgürlüğe ulaşma şansına sahip olabilir.

Sonuç olarak, paranın kontrol ettiği devrimler, gerçek özgürlüğü getiremez. Özgürlük ve eşitlik vaatleriyle başlayan devrimler, ekonomik bağımsızlık olmadığında bu vaatleri yerine getiremez. Kapitalist sistemde para, devrimler üzerindeki en büyük etkiye sahiptir ve bu etki, devrimlerin sonunda toplumu özgürleştirmek yerine yeni bir güç dengesine sokmasına neden olur. Gerçek özgürlük, ekonomik eşitlik ve sosyal adaletin sağlandığı bir devrimle mümkündür. Paranın kuklası olan devrimler, toplumu özgürleştirmek yerine yeni bağımlılıklar yaratır. Bu nedenle, gerçek özgürlüğe ulaşmak için paradan bağımsız bir devrim anlayışına ihtiyaç vardır.

Yusuf Boyraz

Merhaba dostlar, ben Yusuf Boyraz. Bugün sizlerle, hayatımın en karanlık dönemlerinden birini; 1300 gün boyunca askeri cezaevlerinde yaşadığım ağır işkenceleri ve zulme karşı başlattığımız direnişin destanını paylaşmak istiyorum. Siyasete adım attığım ilk günden itibaren sayısız zorlukla karşılaştım ve siyasi faaliyetlerim nedeniyle 8 yıl boyunca cezaevinde kaldım. Özgürlüğüme kavuşur kavuşmaz askere alındım, ancak siyasi geçmişim nedeniyle kendimi askeri bir cezaevinde buldum. Burada, tam 1300 gün süren bitmek bilmeyen bir işkence dönemi başladı. Askeri cezaevindeki her gün, bir öncekinin acı dolu bir tekrarıydı. İşkence, baskı ve psikolojik savaş; her an peşimizi bırakmayan karanlık bir gölge gibiydi. İşkence yöntemleri insanlık dışıydı, dayanma sınırlarımızı zorlayan bir vahşet sergileniyordu. Her gün 17 saat boyunca başımız eğik bir şekilde ayakta beklemeye zorlanıyorduk; en ufak bir hareket bile, acımasız bir işkence sebebi olabiliyordu. Yemek saatlerinde, yiyeceklerimize bile bakmamıza izin verilmiyor, gözlerimiz yukarıda, havaya bakarak yemek zorundaydık. Bu, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda derin bir psikolojik işkenceydi. Gardiyanların acımasız tavırları ve insanlık dışı muameleleri, cezaevi yaşamımızın bir parçası olmuştu. Günde yalnızca bir dal sigara içme iznimiz vardı ve bu bile gardiyanın insafına kalmıştı. Bu küçük anlar, cehennem hayatımızdaki tek kaçış noktasıydı. Kapının altından sürüklenerek yapılan işkenceler, en derin yaralarımızı açan yöntemlerdendi; hissettiğimiz acıyı tarif etmek imkansızdı. Bu ağır koşullar altında sadece hayatta kalmak değil, aynı zamanda direnmek de zorundaydık. Cezaevinde birlikte olduğumuz arkadaşlarla, gizlice bir isyan planı yapmaya başladık. Bu, sadece işkencecilerimize değil, aynı zamanda zulme karşı insanlığın onurunu savunma adına bir başkaldırıydı. Aylarca süren hazırlıkların ardından isyanı başlattık. İsyan, cezaevi yönetimini ve askerleri şoke etti; birçok arkadaşımız bu süreçte ağır yaralandı. Ancak bu direniş, zalimlere karşı dimdik duruşumuzun bir göstergesiydi. 1300 gün sonunda, işkenceler ve baskılar sona erdiğinde, bedenim yaralarla doluydu ama ruhum, inancım ve umudum her zamankinden daha güçlüydü. Bu süreç bana, özgürlüğün değerini ve insanın en karanlık anlarda bile umut etmeyi bırakmaması gerektiğini öğretti. “1300 Gün” adlı kitabımda, yaşadığım bu zorlu süreci tüm detaylarıyla anlattım. Bu kitap, sadece benim değil, aynı zamanda zulme karşı direnen tüm cesur insanların hikayesidir. Hayatın ne kadar zorlayıcı olabileceğini ve bu zorluklara karşı nasıl direnebileceğimizi anlatan bir rehber niteliğindedir. Umarım bu hikaye, sizlere de güç verir ve karşılaştığınız zorluklar karşısında asla pes etmemeniz gerektiğini hatırlatır. Sosyal Medya ve İletişim: Daha fazla içerik ve güncel paylaşımlar için beni sosyal medya hesaplarımdan takip edebilir ve abone olabilirsiniz. Destekleriniz benim için çok değerli! Web Sitesi: www.ybyayinlari.com Facebook: ybyayinlaritv Facebook: 1300gun Instagram: ybyayinlari X (Twitter): ybyayinlari WhatsApp: +41 76 546 34 35 Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın! Videoları beğenmeyi, yorum yapmayı ve kanalıma abone olmayı unutmayın. Zorluklar karşısında direnç gösteren herkesle bu hikayeyi paylaşmak için desteğiniz çok önemli. Yeni videolardan haberdar olmak için bildirim zilini açmayı unutmayın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir