Yaşamın ne kadar kısa ve geçici olduğunu hepimiz bir noktada fark ederiz. Ne kadar uzun süre yaşamayı planlasak da, hayat bir göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Peki bu geçiciliğin anlamı nedir? Felsefi açıdan bakıldığında, ölümün varoluşun bir parçası olduğu sık sık vurgulanır. Martin Heidegger, insanın yaşamı boyunca “ölümle var olan” bir varlık olduğunu savunur. Ona göre, ölüm insanın varoluşunu anlamlandıran bir kavramdır. Ölüm, hayatın kendisini değerli kılan bir sınırdır. Yaşam sona erdiğinde geriye ne kalır? Bedensel varlığımız son bulduğunda, anlamı yitirir miyiz?
Bir başka felsefi bakış açısı ise Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluğunda ortaya çıkar. Sartre, insanların kendi varlıklarını anlamlandırmak zorunda olduklarını söyler. Ancak ölüm, bu anlamı tamamen ortadan kaldıran bir olgudur. Yaşam boyunca anlam peşinde koşarız, ama ölüm geldiğinde geriye kalan sadece çürüyen bir beden olur. İşte bu yüzden belki de öldükten sonra “çöp” oluruz. Çünkü o varoluş çabası, ölümle birlikte sona erer. Yaşayan bedenin içinde bir anlam vardı; o bedenin dünyada bir yeri, bir amacı vardı. Ama ölümle birlikte her şey anlamını yitirir.
Yusuf Boyraz’ın “vaziyetini çöpçüler gömsün” sözü de bu felsefi görüşle paralellik gösterir. Çünkü bedenimiz işlevini yitirdiğinde, varlığımız da anlamını kaybeder. Çöpçüler, artık kullanılmayan, işe yaramayan her şeyi toplar ve geriye kalanı doğaya bırakır. Aynı şekilde, ölüm de insanın artık işlevsiz hale geldiği, doğaya geri döndüğü noktadır. Çöp olmak, varoluşun sona erdiği bir hali simgeler.
İnsan, yaşam boyunca ne kadar büyük işler yaparsa yapsın, ölümle birlikte her şey son bulur. İşte bu yüzden ölüm korkutucudur. Yaşamın tüm anlamı, son noktada, çürüyen bir bedenin geriye kalmasıyla yüzleşir. Yaşam geçici, beden ise ölümle birlikte yok olmayı bekleyen bir “çöp” haline gelir.
Yusuf Boyraz