Alevilik, İslam’ın mistik ve heterodoks bir mezhebi olarak kabul edilir. Alevilik, Şiilikten farklı olarak Sufi gelenekleri ve Batıni öğretilerle harmanlanmış, kendine özgü ritüel ve inanç sistemlerine sahiptir. Ancak Alevilik, tarih boyunca sürekli olarak baskılara ve zulümlere maruz kalmış, bu durum Alevi toplumunun kolektif hafızasında derin izler bırakmıştır.
Türkiye’de yaşanan Maraş Katliamı, Çorum Katliamı ve Sivas Katliamı gibi olaylar, Alevi toplumunun tarihindeki en karanlık sayfalardan bazılarıdır. Maraş Katliamı’nda yüzlerce Alevi vahşice katledilmiş, binlercesi yaralanmış ve evleri yakılmıştır. Bu olaylar, Türkiye’nin siyasi tarihinde derin izler bırakmış ve Alevi toplumunun kolektif hafızasında silinmez bir yer edinmiştir. Ancak, Avrupa’da yaşayan Alevi toplulukları, bu katliamlarla ilgili olarak yeterince eylemlilik göstermemekte, tarihsel acılarına sahip çıkmamakla suçlanmaktadır.
Türkiye’deki politik ve ekonomik koşullar, 20. yüzyılın ortalarından itibaren birçok Alevi ve Kürdü Avrupa’ya göçe zorlamıştır. Özellikle Almanya, Fransa, Hollanda ve İsviçre gibi ülkeler, büyük Alevi topluluklarına ev sahipliği yapmaktadır. Ancak, bu göç süreçlerinin ardından Avrupa’da kurulan Alevi toplulukları, Türkiye’deki katliamlar ve zulümlerle ilgili olarak yeterince eylemlilik göstermemektedir.
Avrupa’da yaşayan Alevi toplulukları, kendi kültürel ve dini kimliklerini korumak ve güçlendirmek amacıyla birçok dernek ve federasyon kurmuşlardır. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) gibi önemli organizasyonlar, bu dernekler arasında yer almaktadır. Ancak, bu dernekler, Alevi toplumunun ihtiyaçlarına tam olarak cevap verememekte ve toplumun tarihsel acılarına sahip çıkma konusunda yetersiz kalmaktadır. Alevi topluluklarının tarihsel acılarına kayıtsız kalması, bu toplulukların kimliklerine ve geçmişlerine yeterince sahip çıkmadıklarını göstermektedir.
Avrupa’daki Alevi nüfusu, genellikle işçi sınıfı ve göçmen kökenli olup, şehirlerin sanayi bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Bu topluluklar, yeni bir ülkede yaşamaya adapte olmaya çalışırken, ekonomik ve sosyal sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Ancak, bu durum, Avrupa’daki Alevilerin Türkiye’deki olaylarla ilgili sessiz kalmalarını mazur göstermemelidir. Alevi topluluklarının tarihsel acılarına kayıtsız kalması, bu toplulukların kimliklerine ve geçmişlerine yeterince sahip çıkmadıklarını göstermektedir.
Son yıllarda, Avrupa’daki ve Türkiye’deki Alevi topluluklarının Kürtler tarafından büyük bir asimilasyona uğradığı iddiaları da gündeme gelmiştir. Bu asimilasyon süreci, Alevi kimliğinin ve kültürünün zayıflamasına ve Kürt kimliği içinde erimesine yol açmaktadır. Bu durum, Alevi topluluklarının kendi tarihsel acılarına sahip çıkmamalarına ve eylemsizliklerine katkıda bulunmaktadır. Aleviler, Kürtlerden menfaatlenirken, Kürtler de Alevilerden faydalanmaktadır. Kısaca, bütün örgütler ve kurumlar Aleviliği yok etmeye kararlıdır.
Genel olarak, Avrupa’daki Alevi ve Kürt Alevi toplumlarının, Maraş Katliamı ve diğer Alevi katliamları ile ilgili eylemlere katılmamalarının nedenleri çok yönlü ve karmaşıktır. Sosyo-politik, psikolojik, kültürel ve örgütsel faktörler bu durumu etkileyen başlıca unsurlardır. Ancak, bu durum, Alevi toplumunun tarihsel acılarına kayıtsız kalmasını haklı çıkarmaz. Alevi topluluklarının, geçmişte yaşadıkları acılara sahip çıkmaları ve bu acılarla ilgili olarak daha etkin bir şekilde hareket etmeleri gerekmektedir. Bu, hem toplumun kendi kimliğini ve tarihini koruması, hem de gelecek nesillere daha güçlü bir miras bırakması açısından büyük önem taşımaktadır.
Yusuf Boyraz