Blog

  • Home
  • Makaleler
351313721_919823532433312_6991749333577025451_n (1)

Şehirlerin kalabalık sokaklarında, ara sokaklarda ve kenar mahallelerinde, sessizce yaşayan birçok çocuk bulunmaktadır. Bu çocuklar, ailelerinden ayrılmış, barınma, beslenme ve eğitim gibi temel ihtiyaçlardan yoksun bir şekilde sokaklarda hayatlarını sürdürmektedirler. Ancak, toplumun genellikle görmezden geldiği bu çocuklar, sessiz çığlıklarıyla yaşamlarının zorluklarını ifade etmektedirler.

Sokak çocuklarının sessiz çığlığı, toplumun sosyal adalet ve refah konusundaki eksikliklerini gösteren önemli bir işarettir. Bu çocuklar genellikle aile içi şiddet, yoksulluk, evsizlik, istismar ve ihmal gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Onların sessiz çığlıkları, toplumun bu sorunlara duyarsızlığını ve sosyal yardım sistemlerinin yetersizliğini göstermektedir.

Sokak çocuklarının sessiz çığlığı, sadece maddi yoksunluklarla ilgili değildir. Bu çocuklar genellikle duygusal ve psikolojik travmalarla da mücadele etmektedirler. Ailelerinden ayrılmış olmanın getirdiği yalnızlık, güvensizlik ve değersizlik duyguları, onların ruhsal sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak, bu duygusal zorluklar genellikle dışarıdan görülmez ve sessiz çığlıklarıyla ifade edilir.

Sokak çocuklarının sessiz çığlığı, aynı zamanda toplumun değer yargılarını ve önceliklerini de yansıtmaktadır. Bu çocuklar genellikle marjinalleştirilmiş gruplara dahil edilir ve toplumun gözünde “problematik” veya “tehlikeli” olarak görülürler. Ancak, asıl tehlike, bu çocukların yaşadığı zorlukların görmezden gelinmesi ve çözüm için yeterli kaynağın ayrılmamasıdır.

Sokak çocuklarının sessiz çığlığına karşı toplumun tepkisi, bu çocukların yaşamlarını iyileştirmek için atılacak adımların belirlenmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Toplumun bu çocuklara duyarlı olması, sosyal yardım sistemlerinin güçlendirilmesi, eğitim ve barınma imkanlarının artırılması ve aile içi şiddet gibi temel sorunların çözümü için daha fazla çaba gösterilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, sokak çocuklarının sessiz çığlığı, toplumun sosyal sorumluluklarını hatırlatan önemli bir işarettir. Bu çocuklar, toplumun görünmeyen yüzünü temsil ederler ve yaşamlarını iyileştirmek için toplumun daha duyarlı olması ve daha fazla çaba göstermesi gerekmektedir.

Yusuf Boyraz

Merhaba dostlar, ben Yusuf Boyraz. Bugün sizlerle, hayatımın en karanlık dönemlerinden birini; 1300 gün boyunca askeri cezaevlerinde yaşadığım ağır işkenceleri ve zulme karşı başlattığımız direnişin destanını paylaşmak istiyorum. Siyasete adım attığım ilk günden itibaren sayısız zorlukla karşılaştım ve siyasi faaliyetlerim nedeniyle 8 yıl boyunca cezaevinde kaldım. Özgürlüğüme kavuşur kavuşmaz askere alındım, ancak siyasi geçmişim nedeniyle kendimi askeri bir cezaevinde buldum. Burada, tam 1300 gün süren bitmek bilmeyen bir işkence dönemi başladı. Askeri cezaevindeki her gün, bir öncekinin acı dolu bir tekrarıydı. İşkence, baskı ve psikolojik savaş; her an peşimizi bırakmayan karanlık bir gölge gibiydi. İşkence yöntemleri insanlık dışıydı, dayanma sınırlarımızı zorlayan bir vahşet sergileniyordu. Her gün 17 saat boyunca başımız eğik bir şekilde ayakta beklemeye zorlanıyorduk; en ufak bir hareket bile, acımasız bir işkence sebebi olabiliyordu. Yemek saatlerinde, yiyeceklerimize bile bakmamıza izin verilmiyor, gözlerimiz yukarıda, havaya bakarak yemek zorundaydık. Bu, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda derin bir psikolojik işkenceydi. Gardiyanların acımasız tavırları ve insanlık dışı muameleleri, cezaevi yaşamımızın bir parçası olmuştu. Günde yalnızca bir dal sigara içme iznimiz vardı ve bu bile gardiyanın insafına kalmıştı. Bu küçük anlar, cehennem hayatımızdaki tek kaçış noktasıydı. Kapının altından sürüklenerek yapılan işkenceler, en derin yaralarımızı açan yöntemlerdendi; hissettiğimiz acıyı tarif etmek imkansızdı. Bu ağır koşullar altında sadece hayatta kalmak değil, aynı zamanda direnmek de zorundaydık. Cezaevinde birlikte olduğumuz arkadaşlarla, gizlice bir isyan planı yapmaya başladık. Bu, sadece işkencecilerimize değil, aynı zamanda zulme karşı insanlığın onurunu savunma adına bir başkaldırıydı. Aylarca süren hazırlıkların ardından isyanı başlattık. İsyan, cezaevi yönetimini ve askerleri şoke etti; birçok arkadaşımız bu süreçte ağır yaralandı. Ancak bu direniş, zalimlere karşı dimdik duruşumuzun bir göstergesiydi. 1300 gün sonunda, işkenceler ve baskılar sona erdiğinde, bedenim yaralarla doluydu ama ruhum, inancım ve umudum her zamankinden daha güçlüydü. Bu süreç bana, özgürlüğün değerini ve insanın en karanlık anlarda bile umut etmeyi bırakmaması gerektiğini öğretti. “1300 Gün” adlı kitabımda, yaşadığım bu zorlu süreci tüm detaylarıyla anlattım. Bu kitap, sadece benim değil, aynı zamanda zulme karşı direnen tüm cesur insanların hikayesidir. Hayatın ne kadar zorlayıcı olabileceğini ve bu zorluklara karşı nasıl direnebileceğimizi anlatan bir rehber niteliğindedir. Umarım bu hikaye, sizlere de güç verir ve karşılaştığınız zorluklar karşısında asla pes etmemeniz gerektiğini hatırlatır. Sosyal Medya ve İletişim: Daha fazla içerik ve güncel paylaşımlar için beni sosyal medya hesaplarımdan takip edebilir ve abone olabilirsiniz. Destekleriniz benim için çok değerli! Web Sitesi: www.ybyayinlari.com Facebook: ybyayinlaritv Facebook: 1300gun Instagram: ybyayinlari X (Twitter): ybyayinlari WhatsApp: +41 76 546 34 35 Kanalıma Abone Olmayı Unutmayın! Videoları beğenmeyi, yorum yapmayı ve kanalıma abone olmayı unutmayın. Zorluklar karşısında direnç gösteren herkesle bu hikayeyi paylaşmak için desteğiniz çok önemli. Yeni videolardan haberdar olmak için bildirim zilini açmayı unutmayın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir